DERSİM'İN KÜLTÜREL VE DOĞAL MİRASINO KORUMAK İÇİN YÜRÜYORUZ...

19 Mart 2013 Salı

Peri Vadisi'nde Ekolojik Kırım 


Peri Vadisi'nde yapılmak istenen altı baraj, dokuz HES ekolojik bir kırıma yol açıyor. Üstelik bu girişimlerin hukuksal dayanakları da yok. Hukuksal/sosyal mücadele devam ediyor.


Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü'nden Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca aldığımız bilgilere göre; Bingöl, Elazığ, Tunceli sınırları dahilinde bulunan Peri Suyu ana kolu üzerinde Tatar Barajı ve HES, Seyrantepe Barajı ve HES, Pembelik Barajı ve HES, Özlüce Barajı ve HES, Yedisu Regülatörü ve HES, Kığı Barajı ve HES, Duru Regülatörü ve HES, Karataş Regülatörü ve HES, Kazan Barajı ve HES projelendirilmiştir.

Bu baraj ve Hes'lerden Seyrantepe, Tatar ve Pembelik Tunceli ilinin de sınırları içerisindedir.

Yukarıda sözü edilen Baraj / HES'lerin bir kısmı hali hazırda işletme halindedir. Örneğin Seyrantepe Barajı ve HES işletme halinde olup Tatar Barajı ve HES inşa edilmekte, Pembelik Barajı ve HES ise inşa aşamasındadır.

Halihazırda işletme halinde olan Baraj / HES'ler sebebiyle Peri Vadisi'nin ekosistemi büyük zarar görmüş çeşitli flora ve fauna türleri olumsuz olarak etkilenmiş ve geniş anlamda telafisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet verilmiştir.

Hâl böyleyken Peri Suyu üzerinde ekosistemi tamamen yok edecek olan Baraj / HES projelerine devam etmek hukuken izah edilebilir değildir.

Peri Suyu üzerinde altısı baraj tipi dokuz adet HES'in projelendirilmesi ülkemizin de taraf olduğu Kuşların Himayesine Dair Milletlerarası Sözleşme, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi, Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi, Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme, Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine Dair Sözleşme, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Özellikle Afrika'da Ciddi Kuraklık ve/veya Çölleşmeye Maruz Ülkelerde Çölleşmeyle Mücadele İçin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Avrupa Peyzaj Sözleşmesi hükümlerine açıkça aykırıdır. Anılan sözleşmelerin hükümlerine göre ekosistemin korunması gerekmektedir.

Peri Suyu üzerinde dokuz adet HES'in projelendirilmesi ile Anayasa'nın 56. maddesi ve Çevre Kanunu'nun 3 ve 9. maddeleri açıkça ihlâl edilmiştir. Zira anılan mevzuat hükümlerine göre çevrenin, ekosistemin, biyolojik çeşitliliğin, sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır.

Anayasa'nın "sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması" kenar başlıklı 56. maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir" hükmü bulunmaktadır.

Çevre Kanunu'nun "İlkeler" kenar başlıklı 3. maddesinde "Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler" hükmü bulunmaktadır.
Çevre Kanunu'nun "Çevrenin korunması" kenar başlıklı 9. maddesinde şunlar yer alır.
"Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır...

"... Sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır. Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince  eski haline getirilir..."

Peri Suyu üzerinde dokuz adet HES'in projelendirilmesi Orman ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ne, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği'ne v.s. açıkça aykırıdır.

Hukuksal olarak Havza Planlaması v.s. yapılmadan su kaynakları tahsis edilememektedir. Ve fakat Peri Suyu için henüz Havza Planı v.s. yapılmamıştır.

Peri Vadisi ve Peri Suyu'nun ekosistem devamlılığı ile sürdürülebilir çevre açısından ekolojisinin korunması hukuksal zorunluluk iken birbiri ardı sıra neredeyse bitişik Baraj / HES projelerini hayata geçirmek tamamen anlaşılamazdır.

Peri Suyu üzerinde projelendirilen HES'lere dair idarî kararlar alınırken, Peri Vadisi'nde evvelden inşaatı tamamlanan Baraj / HES projelerinin de dikkate alınması gerekmekteydi.

Mevcut durumda bile neredeyse Peri Vadisi diye coğrafik bir alan kalmamıştır. Çevre / Ekoloji Hukuku açısından bir havzada hayata geçirilecek her bir projenin ayrı ayrı değil ama aynı havzadaki tüm projelerin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve Su Kullanım Hakkı'nın buna göre verilmesi gerekmektedir.
Zira, bir havzadaki tüm projeler çevresel etkileri yönünden ayrı ayrı ele alındığında sağlıklı bir değerlendirme yapmak olası değildir.

Peri Havzası'nda dokuz adet HES'in projelendirilmesinde kamu yararı bulunmamaktadır. Kamunun ortak çıkarı olarak tanımlanan kamu yararı sürdürülebilir çevrede olduğu gibi ekolojinin korunmasındadır.
Peri Havzası'nda dokuz adet HES projelendirilirken, kamunun çok yönlü ihtiyaçları ve sürdürülebilir çevre ile farklı disiplinlerin (tarih, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, inanç, flora, fauna, eko-sistem, hidroloji, jeoloji, hidro-jeoloji, biyoloji, peyzaj, arkeoloji, topoğrafya, fizik, meteoroloji v.d.) değerlendirilmesi zorunluluğunu içeren Çevre Kanunu'nun 10. maddesinde düzenlenen Stratejik Çevresel Değerlendirme müessesesi hiçe sayılmıştır.

Peri Vadisi'nin de içinde olduğu ve nice uygarlıklara beşiklik etmiş Fırat Havzası Keban ve Karakaya Barajları ile sulara boğulmuştu. Aslında bir bütün olarak bölgenin insanlığın ilk yerleşim yerlerinden olduğu da bilinmesine rağmen doğru düzgün arkeolojik v.s. araştırma inceleme yapılmadan Keban ve Karakaya'nın inşa edilmiş olması tarihe, insanlığa, uygarlıklara vurulmuş büyük bir darbeydi.
Peri Vadisi'nin de pek çok uygarlığın izlerine dair eserler içerdiği araştırmalarla açığa çıkmış durumda. Buna rağmen HES ısrarı neden?

Peri Vadisi'ndeki ekolojik kırıma karşı yürüttüğümüz hukuksal/sosyal mücadele devam ediyor...

Ekoloji mi kazanacak sermaye mi? Bakalım! 

BARIŞ YILDIRIM

[Bu yazı 16.02.2013 tarihinde Bianet'te yayımlanmıştır.]

16 Mart 2013 Cumartesi



Munzur Vadisi Millî Parkı'nın 1. Derece Doğal Sit Alanı Olarak Tespit / Tescili İçin Açtığımız Davada Verilen Karar:




T. C.
MALATYA
İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO 2008/1591

KARAR NO 2011/3071

DAVACI BARIŞ YILDIRIM
M oğultay Mh İnönü Cd Arslan Center K:1 N:1 - TUNCELİ

DAVALI KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI - ANKARA

[MÜDAHİL] KONAKTEPE ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş.

VEKİLİAv. ERDENER ÖZELGİN
Cumhuriyet Cd Gezi Apt. N:9 K:5 D:9- Taksim/Beyoğlu/İSTANBUL

DAVANIN ÖZETİ 
Davacının, Tunceli İli sınırları içerisinde bulunan Munzur Vadisi Milli Parkı'nın "Taşınmaz Tabiat Varlığı", "1. Derece Doğal Sit Alanı", "Koruma Alanı" olarak tespit ve tescil edilmesi yolundaki 10.3.2008 tarihli başvurusunun zımnen reddine dair işlemin; Munzur Vadisi Milli Parkı florasında 1518 çeşit bitkinin kayıtlı olduğu, bunlardan 43'ünün Munzur Vadisi'ne has olduğu, adı geçen Milli Park'ın faunasında bulunan çengel boynuzlu keçi bezuvar adındaki dağ keçisi, ur kekliği ve kırmızı benekli alabalığın bu Vadiye has türlerden olduğu, Vadide yapılması planlanan barajların tamamlanması durumunda 4.990 hektar büyüklüğünde bir göl oluşacağı, bu durumun ise Milli Park alanının mutlak koruma zonu olarak ayrılan kısmının 63,5'nin sular altında kalmasına yol açacağı, bu durumda Munzur Vadisinde ekolojik dengenin bozulmasına, yaban hayatının ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasına neden olacağı, davalı idarenin, Munzur Vadisi Milli Parkı'nda bulunan doğal zenginliklerin korunması noktasında gerek ulusal mevzuattan gerekse Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği iddia edilerek iptali istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ Munzur Vadisi Milli Parkı içerisinde yapılmakta olan ve yapılması planlanan barajlar ile HES'lerin 2863 sayılı Yasa kapsamında Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü uzmanlarınca incelendiği, konuyu görüşen Kurul'un 24.10.2001 günlü ve 1181 sayılı kararı ile barajların su toplama olanlarında 2863 sayılı Yasa kapsamında korunması gerekli kültür ve tabiat varlığının bulunmadığına karar verildiği, ayrıca barajların Munzur Vadisi Milli Parkında önemli tahribatlara yol açacağı iddiasıyla açılan davaların reddedildiği, işlemde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

MÜDAHİL DİLEKÇESİNİN ÖZETİ : Bölgenin sit alanı olarak ilan edilmesinin fiili ve hukuki şartlarının hiçbirinin gerçekleşmediği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.


TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Malatya İdare Mahkemesi ' nce, duruşma için önceden belirlenen 15.11.2011 tarihinde yapılan duruşmada davacının, davalı idareyi temsilen İl Müdürlüğü Şube Müdürü Ali CENGİZ'in ve müdahil vekili Av. Erdener ÖZELGİN'in geldiği görüldü. G elen taraflara usulüne uygun söz verilip açıklamalar dinlendikten sonra duruşmaya son verildi. Dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:

Uyuşmazlığın çözümü için gerekli görülmediğinden Mahkememizin 13.01.2011 tarihli keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması kararından vazgeçilerek işin esasına geçildi.

Dava; d avacının, Tunceli İli sınırları içerisinde bulunan Munzur Vadisi Milli Parkı'nın "taşınmaz tabiat varlığı", "1. derece doğal sit alanı", "koruma alanı" olarak tespit ve tescil edilmesi yolundaki 10.3.2008 tarihli başvurusunun zımnen reddine dair işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun "Tanımlar ve Kısaltmalar" başlıklı 3. maddesinde, tabiat varlıkları, "jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir."; korunma alanı, "taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alandır."; doğal (tabii) sit, "jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı Kanun'un 6. maddesinde, "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:
a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,
...
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,
...
Ancak, Koruma Kurullarınca mimari, tarihi, estetik, arkeolojik ve diğer önem ve özellikleri bakımından korunması gerekli bulunmadığı karar altına alınan taşınmazlar, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı sayılmazlar.
...
Tarihi mağaralar, kaya sığınakları; özellik gösteren ağaç ve ağaç toplulukları ile benzerleri; taşınmaz tabiat varlığı örneklerindendir." kuralına yer verilmiş; 7. maddesinde ise, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespitinin, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılacağı, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitlerin koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunacağı kurala bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; 1983 tarihli Munzur Projesi Master Planı kapsamında tümü enerji amaçlı 6 adet baraj ve 8 adet HES projesinin öngörüldüğü, Munzur Vadisi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişim Planının hazırlandığı, ancak sözkonusu planın onaylanmadığı; Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne bağlı bir mimar ve bir arkeologtan oluşan heyet tarafından 10-14 Eylül 2001 tarihleri arasında mahallinde yapılan incelemeler neticesinde düzenlenen 27.09.2001 tarihli raporda, Munzur Projesi kapsamında yapılan Uzunçayır Barajı'nın gövde inşaatının dolusavak bölümünün doğu bitim noktasındaki kayalıklarda halk arasında "kral kızının mağarası" olarak adlandırılan kaya mezarlarının tespit edildiği, sözkonusu kaya mezarlarının baraj gölü suları altında kalmamakla birlikte baraj etkileşim alanı içerisinde kaldığı, bunun dışında Munzur Projesi kapsamında yapılması planlanan baraj alanlarında 2863 sayılı Yasa kapsamında korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığına rastlanmadığının belirtildiği, bu rapor doğrultusunda Kurul'un 24.10.2001 tarih ve 1181 sayılı kararı ile, bahsi geçen kaya mezarlarının "korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı" olarak tescil edilmesine, Munzur Projesi kapsamında yapılması planlanan Mercan, Akyayık, Konaktepe, Bozkaya ve Pülümür Barajlarının su toplama alanlarında 2863 sayılı Yasa kapsamında korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı bulunmadığından anılan barajların yapılmasında sakınca olmadığına karar verildiği; Elazığ Müze Müdürlüğü'ne bağlı iki arkeolog tarafından hazırlanan 23.07.2001 tarihli raporda ise, Tunceli-Ovacık Karayolunun Konaktepe Baraj Gölü alanında yapılan inceleme neticesinde, arkeolojik, kültürel ve tarihi kalıntı ve bulgulara rastlanmadığı, ancak Tunceli-Ovacık arasında Munzur Vadisi boyunca krakteristik özellikte, doğal güzellikte kayalıklar bulunduğu, bu vadinin doğal yapı özelliğinin ve ekolojik yapısının korunmasında fayda olduğu yönünde görüş belirtildiği, bu rapora Müze Müdür Vekili Arkeolog Suha Bulut tarafından düşülen şerhte, Geyiksuyu Köyü ile Tornova arasındaki vadinin 1. derece doğal sit alanı ilan edilmesinin önerildiği; Elazığ Müze Müdürlüğü'nce Elazığ Kültür İl Müdürlüğü'ne yazılan 16.11.2001 tarih ve 1127 sayılı yazıda, Geyiksuyu yol ayrımından Aşağı Tornova'ya kadar tüm Munzur Vadisi'nin 1. derece doğal sit alanı olduğu belirtilerek konunun bütünsel olarak yeniden incelenmesi için Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 24.10.2001 tarihli ve 1181 sayılı kararına itiraz edilmesi gerektiğinin belirtildiği; Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 17.07.2003 tarih ve 1409 sayılı kararıyla, Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içinde yer alan Ovacık İlçesi, Ziyaret Köyü, Gözeler Mevkiinde bulunan ve Munzur Çayı'nı meydana getiren suların kaynadığı alanın 1.derece doğal sit alanı olarak tesciline karar verildiği; Kurul Müdürlüğü'nün 08.03.2007 tarih ve 265 sayılı yazısında, Munzur Vadisi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişim Planı kapsamında sözkonusu alanda Müdürlük uzmanlarınca 28.11.2002-02.12.2002 tarihleri arasında yerinde yapılan incelemeler sonucunda Kurul'un 28.12.2002 gün ve 1329 sayılı kararı ile, Şahverdi Köyü, Kaletepe Mevkii'nin 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildiği, bunun dışında Milli Park sınırları içinde 2863 sayılı Yasa kapsamında kalan tescilli kültür varlığının bulunmadığının belirtildiği; Tunceli Belediye Meclisi'nin 08.05.2008 tarih ve 28 sayılı kararıyla, Munzur Vadisi Milli Parkı'nın sit alanı olarak tescil edilmesinin tavsiye edildiği; davacının 10.03.2008 tarihli dilekçesiyle davalı idareye başvurarak Munzur Vadisi Milli Parkı'nın "taşınmaz tabiat varlığı" "1.derece doğal sit alanı" ve "koruma alanı" olarak tespit ve tescil edilmesi için gerekli çalışmaların yapılması talebinde bulunduğu, bu isteğin zımnen reddi üzerine 13.05.2008 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda değinilen bilgi ve belgelerden, Munzur Vadisi Milli Parkı'nın kültürel ve doğal bir değere sahip olduğu, bu değerlerin tespiti ve koruma altına alınması maksadıyla değişik tarihlerde çeşitli uzmanlarca incelemeler yapıldığı ve bu incelemelere dayalı olarak bir takım kararlar alındığı, bu kapsamda, 10-14 Eylül 2001 tarihleri arasında bir mimar ve bir arkeolog tarafından yapılan incelemeye dayalı olarak Kurul tarafından 24.10.2001 tarihli ve 1181 sayılı kararla kral kızı mağarasının tescil edildiği; ayrıca 17.07.2001 tarihinde iki arkeolog tarafından inceleme yapılarak 23.07.2001 tarihli raporun düzenlendiği; bunun yanında, 28.11.2002-02.12.2002 tarihlerinde yapılan incelemelere dayalı olarak Şahverdi Köyü Kaletepe Mevkii'nin 1.derece arkelojik sit alanı olarak tescil edildiği; öte yandan, Gözeler diye bilinen Munzur Çayı'nın kaynadığı alanın 1.derece doğal sit alanı olarak tescil edildiği görülmekte olup, görüldüğü üzere sözkonusu alanın, çeşitli kültürel ve doğal değere sahip olduğu yönünde kuvvetli deliller bulunmasına rağmen bu değerlerin günyüzüne çıkarılması ve koruma altına alınması meselesinin, bütüncül bir yaklaşımla kültür varlıkları
konusunda uzman kişilerin yanısıra tabiat varlıkları konusunda uzman olan kişilerin de katılımıyla yapılacak detaylı bir çalışmayla ele alınması gerekirken şu ana kadar bu konuda yapılan çalışmaların genelde lokal çapta ve tek yönlü olarak yapıldığı, yani vadinin belli bir alanının arkeologlardan teşekkül ettirilen heyetler tarafından kültürel varlıklar açısından incelendiği, Gözeler Mevkii ile ilgili çalışma dışında Milli Parkın doğal güzelliği ve zenginliğiyle ilgili olarak davalı idare tarafından herhangi bir çalışmanın yaptırılmadığı görülmektedir.

Bu duruma göre; Munzur Vadisi Milli Parkının kültürel ve doğal değerlere sahip olduğu gerçeği karşısında, davacının başvurusu üzerine, bu değerlerden korunması gerekli olanlarının tespiti ve tescili için konunun bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak hem kültür varlıkları alanındaki uzmanların hem de doğal varlıklar konusunda uzmanların katılımıyla ve ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği sağlanarak Vadinin bütününü ele alan geniş ve detaylı bir alan araştırması yapıldıktan sonra elde edilecek veriler ışığında konu hakkında karar verilmesi gerekirken başvurunun zımnen reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; d ava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 1 2 9, 90 . TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, müdahale masraflarının müdahil üzerinde bırakılmasına, posta ücreti avansından artan kısmınisteği halinde davacıya iadesine, bu kararın tebliğin i izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere 15/11/2011 tarihinde oybirliği yle karar verildi.


Başkan
RAGIP ATLI
42968
Üye
CANBULUT ŞAŞMAZ
97719
Üye
MUSTAFA BAL
97673


Bu döküman elektronik imzalıdır !

Munzur Vadisi'nde Yapımı Planlanan 4 Baraj ve 5 Hes İçin, Mülga Çevre ve  Orman Bakanlığı'nca Alınan Üstün Kamu Yararı Kararı'na Karşı Açtığımız Dava Kapsamında Verilen Karar:




T.C.

ANKARA
BÖLGE İDARE MAHKEMESİ
1. KURUL



Y.D. İtiraz No 2012/5149

YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ HAKKINDA
VERİLEN KARARA İTİRAZ EDEN [DAVACI] BARIŞ YILDIRIM
Moğultay Mah. İnönü Cad. Arslan İşhanı K:1 D:1 TUNCELİ

KARŞI TARAF [DAVALI] ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI / ANKARA

VEKİLİ Hukuk Müşaviri GÜLFİDAN AYTÜRK / Aynı Yerde

MÜDAHİL [DAVALI] KONAKTEPE ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş.

VEKİLİ AV. HASAN ERDENER ÖZELGİN
Cumhuriyet Cad. Gezi Apt. No:19 K:5 D:9-10 Taksim Beyoğlu / İSTANBUL

İSTEMİN ÖZETİ Davacı tarafından, Munzur Vadisi Milli Parkı'nın Mutlak Koruma Zonu'nda inşa edilmesi planlanan Baraj / Hes Projelerinin yapılması hususunda üstün kamu yararı bulunduğuna ilişkin Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün 17.03.2011 tarih ve 44991 sayılı yazısına ek 18.04.2011 tarihli Çevre ve Orman Bakanı olurunun iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada; yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolundaki Ankara ... İdare Mahkemesi'nin 26.09.2012 gün ve E:2012/... sayılı kararının kaldırılması ve yürütmenin durdurulması istenilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunca dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü :

Dava, Tunceli İli sınırları dahilinde bulunan Munzur Vadisi Milli Parkı'nın Mutlak Koruma Zonu'nda inşa edilmesi planlanan Baraj / Hes Projelerinin gerçekleştirilmesinde üstün kamu yararı bulunduğu, enerji ihtiyacının yerli başka kaynaklardan karşılanmasının mümkün olmadığı hususunda vazgeçilmez ve kesin zorunluluk şartlarının oluştuğuna dair Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün 17.03.2011 günlü 44991 sayılı yazısına ek 18.04.2011 günlü Çevre ve Orman Bakanı olurunun iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu bakanlık oluruna dayalı işlemin, Munzur Vadisi Milli Parkında yapılması planlanan Hidroelektrik Santralleri (HES) projelerine ilişkin olarak farklı üniversitelerden alınan 9 (dokuz) ayrı bilimsel rapora dayanılarak hazırlattırılan Bütünleşik Sentez Raporu dikkate alınmak suretiyle anılan vadide HES projelerinin gerçekleştirilmesinde üstün kamu yararı olduğunun bilimsel olarak ortaya konulduğundan bahisle tesis edildiği anlaşılmakta ise de; üzerinde Hidroelektrik Santralleri ve Baraj yapılması düşünülen Munzur Vadisinin 42,674 ha'lık alanıyla Türkiye'nin en büyük milli parklarından olup, söz konusu alanda 1/25.000 ölçekli Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planı çalışmalarının devam etmekte olduğu, Plan çalışmaları sırasında Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Milli Parklar Daire Başkanlığınca hazırlanan Sentez/Değerlendirme Raporu ve Plan Karar ve Hükümlerine ilişkin çalışmada "Milli park alanında plan hükümlerinde tanımlanan faaliyetler haricinde hangi amaç için olursa olsun, doğal bitki örtüsüne zarar verici hiç bir faaliyet yapılamayacağı"nın belirtildiği, "gerek su kirliliğindeki devamlılık, gerekse Mercan Suyunun elektrik üretiminde kullanılmaya başlanmasıyla oluşacak yeni çevre koşullarının sonuç itibarıyle Türkiye Faunası ve Yaban Hayatına onarılması hemen hemen imkansız zararlar vereceği" hususlarına ayrıntılı olarak yer verildiği görülmektedir.

Diğer taraftan, dava konusu karardan sonra Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları dahilinde kalan Munzur Çayı üzerinde yapılması planlanan Baraj ve HES projelerinin uygulanmasında "üstün kamu yararı" olduğu ifade edilerek bu tesislerin uygulanmasına izin verilmesi yolunda girişimlere başlandığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, İdare Mahkemesince, yürütmenin durdurulması istemi hakkında gerek dava konusu işlemin dayanağı "Bütünleşik Sentez Raporu" gerekse yine dayalı Bakanlıkça daha önce ve Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planı çalışmalarına yönelik olarak hazırlanan "Plan Karar ve Hükümleri" ile " Sentez/Değerlendirme Raporu"nda yer alan değerlendirmeler arasındaki çelişkilerin "kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin zorunluluk" ilkeleri çerçevesinde gerekirse keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre yeniden bir karar verilmesi gerekirken, söz konusu hususlar açıklığa kavuşturulmadan yürütmenin durdurulması isteminin reddedilmesinde isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacı itirazının kabulüne; yürütmenin durdurulması isteminin reddine yönelik olarak Ankara ... İdare Mahkemesince verilen 26.09.2012 gün ve E:2012/... sayılı kararın yeniden bir karar verilmek üzere kaldırılmasına , 15/11/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Başkan Vekili
HANDAN YAĞUŞ
26777
Üye
GÜL FİLİZ ERCAN ASLANTAŞ
33774
Üye
SEVİL KARAKAYA
37835

C.C.
Bu döküman elektronik imzalıdır !


Munzur Vadisi'nde yapımı planlanan Baraj ve Hes'lere dair olarak Danıştay'ın verdiği ilk Yürütmeyi Durdurma Kararı'nın metni:


T.C.
DANIŞTAY
ONÜÇÜNCÜ DAİRE

Esas No: 2010/995

Davacı ve Yürütmenin
Durdurulmasını İsteyen:  
Barış Yıldırım
Moğultay Mah. İnönü Cad. aslan işhanı, K:1, No:1 TUNCELİ

Davalı: 
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu                             
Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:51/C Yüzüncüyıl- ANKARA

Vekili: 
Av. Zeynep Karpat Tür - Aynı adreste

Davalı Yanında Müdahil: 
Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş.

Vekili: 
Av. H. Erdener Özelgin                                                                                                               
Cumhuriyet Cad. Gezi Apt. No:9, D:9 Beyoğlu-İSTANBUL

İstemin Özeti: 
Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş.’ne Konaktepe Barajı-Konaktepe Hidro Elektrik Santrali (HES) I ile Konaktepe HES II için 28.01.2010 tarihinden itibaren 49 yıllığına elektrik üretimi lisansı verilmesine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 28.01.2010 tarih ve EÜ/2407-1/1586 sayılı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi Aytaç KURT'un Düşüncesi:  
Yürütmenin durdurulması isteminin kabulü düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Keziban Gülcan KAYA'nın Düşüncesi: 
Yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için , 2577 sayılı İdari Yargılalama Usulü Kanununun 27 nci maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Danıştay Nöbetçi Dairesince, Dairemizin 20.08.2010 tarih ve E:2010/995 sayılı ara karar cevabı alındıktan sonra incelenmesine karar verilen yürütmenin durdurulması istemi, ara kararı cevabının geldiği görülmekle karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce yeniden       incelendi, gereği görüşüldü:

Dava, Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş.'ne, Konaktepe Barajı-Konaktepe HES I ile Konaktepe HES II için 28.01.2010 tarihinden itibaren 49 yıllığına elektrik üretimi lisansı verilmesine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 28.01.2010 tarih ve EÜ/2407-1/1586 sayılı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılmıştır.

Anayasa'nın 56. maddesinin ilk iki fıkrasında, "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir." hükmü yer almaktadır.

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sununmasının Kanun'un amaçlarından biri olduğu kurala bağlanmıştır. Kanun'un 2. maddesinde; üretim faaliyeti gösterebilecek tüzel kişiler arasında özel sektör şirketlerine yer verilmiş, 3. maddesinde, "Üretim Lisansı"; mevcut ve kurulacak olan üretim tesisleri için üretim şirketlerinin elektrik enerjisi üretimi ve üretilen elektriğin satışına yönelik olarak, her bir üretim tesisi için Elektrik Piyasası Kurumu'ndan almak zorunda oldukları lisans şeklinde tanımlanmıştır. Üretim lisansının alınma usul ve esasları ise Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği'nde gösterilmiştir. Yönetmeliğin 9. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde, lisans başvurularının öncelikle ilgili mevzuatta öngörülen amaçlara uygunluk açısından incelenip değerlendirileceği kuralına yer verilmiştir. Yönetmeliğin sözü edilen kuralında gönderme yapılan amaçlarını 4628 sayılı Kanun'un 1. maddesinde öngörülen amaçlar olduğu açıktır.

Anayasa hükmü ile değinilen yasal ve yönetsel düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu; çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu Anayasa'da açıkça belirtildiğine, Çevre Kanunu ve Milli Parklar Kanunu'nda bu konuda gerekli düzenlemelere yer verildiğine ve Elektrik Piyasası Kanunu ile yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde üretilmiş elektriğin tüketicilerin kullanımına sunulması amaçlandığına göre, Elektrik - Piyasası Düzenleme Kurulu'nun bu konularda yapılan lisans başvurularını çevre mevzuatı yönünden de incelenmesi gerekmektedir.         

2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'nun 1. maddesinde; Kanun'un amacı yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemek" olarak hükme bağlanmış 2. maddesinin (a) bendinde milli park, bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat olarak tanımlanmıştır.

Kanun'un 4.maddesinde "Bu Kanun hükümlerine göre milli park olarak belirlenen yerlerin özellik ve nitelikleri göz önünde tutularak, koruma ve kullanma amaçlarını gerçekleştirmek üzere, kuruluş, geliştirme ve işletilmelerini kapsayan gelişme planı, ilgili bakanlıkların olumlu görüşleri ve gerektiğinde fiili katkılarıyla, Tarım ve Orman Bakanlığı'nca hazırlanır ve yürürlüğe konur." düzenlemesine yer verilmiş, "Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Verilecek izinler" başlıklı 7. maddesinde de, "Milli park veya tabiat parklarında, planlarına uygun olması şartıyla, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılacak her türlü plan, proje ve yatırımlara Tarım ve Orman Bakanlığı'nca izin verilebilir ve uygulamalar bu Kanun hükümlerine göre denetlenir." denilmiştir.

Kanun'un "Yasaklanan Faaliyetler" başlıklı 14. maddesinde ise; "Bu Kanun kapsamına giren yerlerde; a) Tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz.
b) Yaban hayatı tahrip edilemez.
c) Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya  değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz.
d) Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz.
e) Onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığı'nca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları dışında iskan yapılamaz." hükmü yer almıştır.

Anılan Kanun uyarınca yürürlüğe konulan Milli Parklar Yönetmeliği'nin 5. maddesinde, bu Yönetmeliğin uygulandığı yerlerde tabii kaynakların işletilmesinin yasak olduğu, kamulaştırma ve tahsislerin ise Kanun'un 5. ve 6. maddelerine göre yapılacağı, kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir mecburiyet doğması halinde, planda yer almayan herhangi bir yatırım projesinin uygulanmasına, projenin çevreye yapacağı tesir etüd edilerek, çevre ve kaynak koruma politikalarıyla kabul edilemez bir tezat teşkil etmeyeceğinin tespit edilmesi halinde, planda gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra Bakanlıkça izin verileceği temel ilkeler arasında sayılmış; Yönetmeliğin 21. maddesinde, "Milli park ve tabiat parklarında, planlarına uygun olması şartıyla kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılacak her türlü plan, proje ve yatırımlara Bakanlıkça izin verilebileceği ve uygulamaların Kanun ve Yönetmelik  Hükümlerine göre denetleneceği belirtilmıştir.

Buna göre Milli Parklar Kanunu ve ilgili Yönetmelik uyarınca milli park sayılan yerlerde tabii kaynakların işletilmesi yasaktır. Ancak, kamu yararı açısından vazgeçilmez ve  kesin bir zorunluluk doğması durumunda ilgili Bakanlığın izin vermesi koşuluyla ayrıksı olarak bu tür yerlerde bir proje uygulanabilmektedir.         

Dosyanın incelenmesinden, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü'nün, 16.12.2008 tarihli ve 14108 sayılı yazısı ile Konaktepe I-II Barajı ve HES ile ilgili olarak, davacı ile Su Kullanım Hakkı Anlaşması yapılabileceğinin değerlendirildiğinin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na (Kurum) bildirildiği, Konaktepe I-II Barajı ve HES projesinin 26.02.1998 tarihinde imzalanan "Türkiye-ABD Hükümetlerarası Ortak Bildirisi"nde yer aldığı, buna göre, 19.01.2009 tarihli ve 2949 sayılı yazı ile Tunceli İli'nde ve Munzur Vadisi Milli Park sınırları içinde kalan 207 MWm/200,79 MWe gücünde rezervuarlı Konaktepe I-II Barajı ve HES üretim tesisi için, üretim lisansı verilmesi için başvuruda bulunulduğu, Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği'nin 10. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü uyarınca ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 01.10.2009 tarihli ve 2255-9 sayılı kararı ile Konaktepe I-II Barajı ve HES üretim tesisi için 49 yıl süreli üretim lisansı verilmesi uygun bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak 02.07.2010 tarih ve E:2010/995 sayılı ara kararımızla Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan; Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılacak Konaktepe Barajı-Konaktepe HES I ile Konaktepe HES II için 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, Milli Parklar Yönetmeliği ve Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik kapsamında verilen izinlere ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine, 2873 sayılı Kanun uyarınca hazırlanan Munzur Vadisi Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planının onaylanıp onaylanmadığının sorulmasına ve bu hususa ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine karar verilmiş, Çevre ve Orman Bakanlığı'nca verilen 17.08.2010 günlü 06556 sayılı yanıtta, Munzur Vadisi Milli Park sınırları içinde Konaktepe Barajı-Konaktepe HES I-II için anılan düzenlemeler kapsamında verilmiş izin ve yapılmış herhangi bir tahsis bulunmadığı; 1971 yılında ilan edilen Munzur Vadisi Milli Parkı'nın aynı yıl içerisinde "İnkişaf Planı"nın hazırlandığı, Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planı revizyon işlemlerinin 16.02.2007 tarihinde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nce tamamlandığı ve taslak planla ilgili birimlerden görüş alındığı, DSİ Genel Müdürlüğü'nün görüşünün henüz oluşturulamadığı bu nedenle Munzur Vadisi Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planı'nın onaylanmadığı bildirilmiştir.

Bu kez 20.08.2010 tarih ve E:2010/995 sayılı ara kararımızla Maliye Bakanlığı'ndan; Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılacak Konaktepe Barajı-Konaktepe HES I ile Konaktepe HES II için 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve Milli Parklar Yönetmeliği kapsamında verilen izinlere ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine karar verilmiş. Maliye Bakanlığı'nın 27.09.2010 tarihli 032817 sayılı yanıtında, söz konusu proje için herhangi bir tahsis yapılmadığı ifade edilmiştir.

Yine, üretim lisansı sahibi şirket ile su kullanım hakkı imzalayan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'ne de 2873 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliği uyarınca herhangi bir izin verilmediği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Bu durumda, milli park niteliğini taşıyan "Munzur Vadisi"nde su kaynaklarının kullanımı ve işletilmesi, Milli Parklar Kanunu ve ilgili Yönetmelik hükümleri uyarınca, ancak, "kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk" koşullarının gerçekleştiğinin ilgili Bakanlıkça ortaya konulmasına bağlıdır. Dolayısıyla milli park sınırları içerisinde kalan dava konusu HES projelerine üretim lisansı verilebilmesi için, öncelikle yukarıda belirtilen koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda dava konusu işlem, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1. maddesinde öngörülen amaçlarla uyumlu olmadığı gibi 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve ilgili Yönetmelik hükümlerine de aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27.maddesinde öngörülen koşullar gerçekleştiğinden dava konusu Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 28.01.2010 tarih ve EÜ/2407-1/1586 sayılı kararının yürütmesinin durdurulmasına, 11.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Faruk ÖZTÜRK
Üye Ali ÖZTÜRK
Üye Turan KARAKAYA
Üye Zümrüt ÖDEM
Üye Gürsel MEKİK


Yanlış Yol!

Munzur deyince akla tehlike olarak sadece baraj ve hidroelektrik santralleri gelse de en az baraj ve hidroelektrik santralleri kadar önemli tehlikeler daha var. Açıklayalım. 

1971 yılında millî park statüsüne kavuşan Munzur Vadisi’nin en önemli kaynak değeri Munzur suyudur. Gerek Munzur suyu üzerinde ve gerekse de milli parkın diğer önemli kaynak değerlerinden olan Mercan Deresi üzerinde yapımı planlanan baraj ve hidroelektrik santrallerine karşı yürüttüğümüz hukuksal mücadele sonucunda önemli kazanımlar elde ettik. 


Onlarca dava 
Munzur Vadisi’ndeki en büyük baraj ve hidroelektrik santrali projesi olan Konaktepe Barajı ve Hidroelektrik Santrali I - II için Konaktepe Şirketi’ne verilen lisans, lisansa karşı açtığımız dava kapsamında Danıştay 13. Dairesi’nce, 11.10.2010 tarihinde verilen karar ile, milli parkta yapımı kararlaştırılan diğer baraj ve hidroelektrik santrali projeleri bakımından da emsal olacak gerekçelerle durduruldu. Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 17. maddesine göre üretim lisansı sahibi tüzel kişiler; üretim tesisi kurulması, işletmeye alınması, elektrik enerjisi üretimi, ürettikleri elektrik enerjisinin ve/veya kapasitenin müşterilere satışı ile iştigal edebilir. Bu sebeple de lisansın yürütmesi durdurulduğunda hiçbir inşaat çalışması vs. hukuken yapılamıyor. 

Munzur Vadisi’nin 1. derece doğal sit alanı olarak tespit ve tescili istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yaptığımız başvurunun reddi üzerine açtığımız iptal davasında İdare Mahkemesi’nce Munzur Vadisi’nin pek çok kültürel ve doğal kaynak değerlerine sahip olduğu ve bu haliyle bütünsel şekilde incelenmesi gerektiği gerekçesiyle 15.11.2011 tarihinde iptal kararı verildi. 

Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları dahilindeki Mercan Deresi üzerinde 1985’te yapımına başlanan ve 2003’te tamamlanan Mercan Hidroelektrik Santrali’nin kaçak yapı statüsünde vs. olduğu gerekçesiyle gerekçesiyle faaliyetlerinin durdurulması talebinde bulunmuştuk. Talebimize rağmen anılan hidroelektrik santralinin faaliyetlerini durdurmayan mülga Tunceli İl Çevre ve Orman Müdürlüğü yetkilileri hakkında yaptığımız suç duyurusu üzerine Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı ’nca görevi kötüye kullanma suçundan dava açıldı. Davanın ilk duruşması 20 Mart’ta Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülecek. 

Ve fakat millî park açısından baraj ve hidroelektrik santralleri dışında başkaca sorunlar da var. Milli Parklar Yönetmeliği’nin 5. maddesi hükmüne göre “Tabiatı mutlak koruma zonlarında, tabii kaynaklar insan etkisi olmaksızın tabii haline bırakılır”. 

Biyolojik çeşitlilik ne olacak? 
Millî Park Mutlak Koruma Zonları’nda insan eseri hiçbir yapı ve tesis bulunmaması gerektiği halde Tunceli şehir merkezini Ovacık ilçesine bağlayan karayolunun tümü Munzur Vadisi Millî Parkı’nın Mutlak Koruma Zonu’nda kalıyor. Tunceli - Ovacık Karayolu, mevzuat hükümlerine açıkça aykırı. Ve anılan karayolu bu haliyle yanlış bir yol. Radikal bir talep gibi gözükse de Tunceli -Ovacık Karayolu’nun alternatif bir karayolu oluşturularak ulaşıma kapatılması gerekiyor. Karayolunun hangi güzergâhlardan geçirilmesi gerektiği de milli parklar mevzuatı, çevre mevzuatı hükümleri nazara alınarak belirlenmeli. 

Millî Parktaki endemik fauna türlerinin yaşam alanlarının genellikle Munzur Suyu ve etrafı olduğu gözetildiğinde anılan karayolunun ulaşıma kapatılmasının biyolojik çeşitliliğin korunmasında vs. getireceği kamusal yarar daha da anlaşılabilir olacaktır. Milli Parktaki endemik fauna türleri olan Kırmızı Benekli Alabalık, Bezuvar Dağ Keçisi, Çengel Boynuzlu Keçi gibi türlerin yasadışı avlanılması açısından sıklıkla bu yolun kullanıldığı da bilinen bir durum. 

Diğer önemli bir sorun da Ovacık ilçesinin evsel vs. atık sularının doğrudan Munzur Suyu’na deşarj edilmesi. Anılan durum Munzur Vadisi Milli Parkı’ndaki biyolojik çeşitliliği ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu durum gerek Milli Parklar mevzuatına ve gerekse de çevre mevzuatına açıkça aykırı. Çevre Kanunu ve anılan kanun gereğince çıkarılan yönetmelik hükümleri dikkate alınarak gerekli önlemlerin derhal alınması gerek. 

Munzur Gözeleri 
Önemle üzerinde durulması gereken bir husus da Munzur Gözeleri’dir. Hali hazırda Munzur Gözeleri’nin mesire yeri / piknik alanı, açık hava restaurantı gibi kullanılması, su kaynaklarına ticari amaçlı yaklaşım, mevzuatta belirtilen koruma amaçlı tedbirlerin alınmaması, denetimsizlik sebepleriyle Gözelerin genel peyzajına, fiziki, jeolojik yapısına ciddi şekilde zarar veriyor. Munzur Gözeleri açısından genel bir duyarsızlık bulunduğunu ifade etmek isterim. 

Munzur Suyu’nun kaynağı durumunda bulunan ve 1. derece doğal sit alanı statüsüne sahip Munzur Gözeleri’nde hiçbir ticari, turistik vs. faaliyete izin verilmemeli. Gerek ülkemizin kültür ve tabiat varlıklarını koruma mevzuatı ve gerekse de uluslararası sözleşme hükümlerine göre 1. derece doğal sit alanlarında ticari, turistik vs. amaçlı faaliyet yürütmek kesin olarak yasak ve hukuksal ve cezai yaptırıma tabidir! 

Munzur Vadisi Millî Parkı doğal miras alanıdır. Milli parkın ve milli parkın temel kaynak değeri konumundaki Munzur Suyu’nun korunması ve gelecek kuşaklara miras bırakılabilmesi için yukarıda aktarılan hususların yerine getirilmesi yaşamsal önemde. Kaldı ki belirttiğim hususların tümü anayasal çevreyi koruma yükümlülüğü vs. kapsamında hukuksal zorunluluk. Munzur insanlığın ortak mirasıdır ve bu haliyle her bireyin ekonomik mirasından çok daha önemli bir miras olduğu unutulmamalı! 

BARIŞ YILDIRIM

[Bu yazı 26.02.2012 tarihinde Radikal İki'de yayımlanmıştır.]